Gene yalnızım bu akşam. Ne hissettiğimi anlamaya çalışıyorum. Dışlanmışlık mı, kim suçlayabilir. Sen ne yapıyorsun dışına itmiyor musun? Elimizden başkası gelmiyordur kim bilir. Tuhaf bir rahatlama hissi mi var? Beklenen sonucun gerçekleşmesinin rahatlığımı bu? Kendine biçtiğin değersizliğin onayı mı?
Derinden ufaktan bunu aslında istemediğini mi hissediyorsun? Yoksa hepsi birden mi?
Bir öykü anlatsam, kahramanları buna benzer kırılmalar, bölünmeler yaşasa belki daha anlaşılır olur. Anlatma göster! Göstere göstere. Gözüne sok!
Yalnızca daha kolay olmalıydı diyorum. Başkalarına da bu kadar zor geliyor mu, bu kadar basit şeyler. Yoksa beyazla siyah gibi çok mu kolay ayırt etmesi herkes için.
Haksızlığa uğramış hissediyorum kendimi. Hakkım var mı buna bilmem :)
Hemen onun için bahaneler sıralıyorum. Sonra peşinden haksızlık duygusu ham ayva ağırlığından göğsümde. Bazen kendime eziyet etme eşiğim çok mu yüksek diye soruyorum kendime, bazen de çok mızmız buluyorum kendimi.
Sanki en az önemli şeylerde en kolay mızlanıyorum da, daha derinlere inince çizikler katlanma katsayım katlanıyor.
En kolay yolu salıvermek kendini hayatın kucağına, bakalım ne çıkacak bahtıma. Bak şimdi de bu durağanlık içinde geçici bir duygu pırıltısının izinde kaybolma korkusu geldi içime. Kendi kendime gülümsüyorum, kaybolmak iyidir diye geçiyor aklımdan. Filmlerde mi duymuştum bu repliği? Artık gerçek hayatta ne olup bitiyor onu merak ediyorum. Süslenmiş hikayeleri değil gerçekleri duymak istiyorum.
12 Ekim, datça