14 Ekim 2014 Salı

Yanlızlık




Gene yalnızım bu akşam. Ne hissettiğimi anlamaya çalışıyorum. Dışlanmışlık mı, kim suçlayabilir. Sen ne yapıyorsun dışına itmiyor musun? Elimizden başkası gelmiyordur kim bilir.  Tuhaf bir rahatlama hissi mi var? Beklenen sonucun gerçekleşmesinin rahatlığımı bu? Kendine biçtiğin değersizliğin onayı mı?
Derinden ufaktan bunu aslında istemediğini mi hissediyorsun? Yoksa hepsi birden mi?
Bir öykü anlatsam, kahramanları buna benzer kırılmalar, bölünmeler yaşasa belki daha anlaşılır olur. Anlatma göster! Göstere göstere. Gözüne sok!
Yalnızca daha kolay olmalıydı diyorum. Başkalarına da bu kadar zor geliyor mu, bu kadar basit şeyler. Yoksa beyazla siyah gibi çok mu kolay ayırt etmesi herkes için. 
Haksızlığa uğramış hissediyorum kendimi. Hakkım var mı buna bilmem :)
Hemen onun için bahaneler sıralıyorum. Sonra peşinden haksızlık duygusu ham ayva ağırlığından göğsümde. Bazen kendime eziyet etme eşiğim çok mu yüksek diye soruyorum kendime, bazen de çok mızmız buluyorum kendimi.
Sanki en az önemli şeylerde en kolay mızlanıyorum da, daha derinlere inince çizikler katlanma katsayım katlanıyor.
En kolay yolu salıvermek kendini hayatın kucağına, bakalım ne çıkacak bahtıma. Bak şimdi de bu durağanlık içinde geçici bir duygu pırıltısının izinde kaybolma korkusu geldi içime. Kendi kendime gülümsüyorum, kaybolmak iyidir diye geçiyor aklımdan. Filmlerde mi duymuştum bu repliği? Artık gerçek hayatta ne olup bitiyor onu merak ediyorum. Süslenmiş hikayeleri değil gerçekleri duymak istiyorum.

12 Ekim, datça






13 Ekim 2014 Pazartesi

Ev yapımı büyü

Elalem yazmış sikrıt mikrıt kitaplar. Olsun benim de ev yapımı büyüm var. Aynı evde yapılmış pasta gibi en güzeli, ondan güzeli yok hazır. Şimdi buraya yazıyorum. Gerekli sözcükleri, tılsım işaretlerini biliyorum. Hatta bir tutam Akdeniz suyu, Ekim güneşi, ılgın tozu, arı vızıltısı herşey tamam. Şimdi dileğim gerçek olacak büyü hazır. Hazır olun, tanık olun, şimdi birazdan. Önce ne istediğimi bulayım. Herşey hazır!

12 Ekim 2014 Pazar

Gel sıç bari içime



Bir kadın varmış biryerlerde ama nerede. Kendine seks arkadaşı bulmak için takıldığı sitelerden birinde birgün bir mektup almış. Adamın biri "seninle sevişmek istiyorum" demiş. Ama benim bir durumum var. Ben sevişirken üzerime işenmesini hatta sıçılmasını isterim. Sen bundan rahatsız olacaksan mektubun kalanını okuma iyisimi.
Kadın durur mu okumuş. Uzun uzun teknik detaylarıyla anlatmış adam neresine nasıl işenip sıçılmasını istiyor diye. Kadın okumuş hepsini kendi küçük dünyasında hayrete düşmüş. Cevap yazmamış adama.
Neden yazmamış ben olsam yazardım. Sorardım ona neden sıçsınlar istiyorsun bedenine? Ne hissediyorsun? Diye.
Belki bir ip ucu çıkardı neden bazen sıçtırmak istiyorum içime diye.
Kusma öncesi sıkıntısına benzer bir bunaltı, sıç bari sıç içime, buradayım diye.

yolculuk

Ayrı ayrı yapılacak işler listesi çıkarmalıyım; çocuklar, iş, ev, kişisel, ruhsal... Birer birer listeden temizlik yapıp, çıkarmalıyım tamamladıklarımı. Ama en önce ne istediğimi bulmalıyım. En başta kendimi yazmalıyım. Yolculuk etmek istiyorum kendimle. Yolculuğun hoş geçmesini istiyorum, tekrar tekrar yeni yolculuklara koyulabiliyim ilerde de diye.

Rastlamak istiyorum yolda. Değişik çiçekler böcekler görmek, hoş insanlarla karşılaşmak istiyorum. Bana bilgiçce değil bilgece yol göstermeliler, yeri geldiğinde sırtımı sıvazlasın birisi, yorulduğumda ayaklarımı ovsun başkası. En çok ihtiyacım olduğunda güldürsün beni ya da ağlatsın böğüre böğüre başkaları.

Kolay olsun her şey, aksın, ben de akışa bırakayım kendimi. Boş laf geçmesin arada. Tam ihtiyaç duyduğumda o kitabı bulayım, okuyayım. Deniz beni gıdıklasın yüzerken.

Ben de üstüme düşeni yapayım, fark etmeden geçmeyeyim yoluma çıkanları. Bende başkalarının yoluna çıktığımı unutmadan dokunmalı, itmeli, çekmeli, anlatmalı, sevmeli, seyretmeliyim. Yollarından da fazla alıkoymadan varlıklarının, vardıklarının birinci elden tanıklığını yapmalıyım.



..........



Gel desem beraberinde hiçbir şeyi, kimseyi getirmeden gel. Birbirimizin sargılarını açalım, yaralarını yalayalım. Anlatabilir miyim derdimi acaba? Gelirler miydi tam da gönüllerinin en açık haliyle sevdiğim insanlar. Ne kadar çoklar. Ne kadar da uzak buluşma ihtimali. Çok mu zorluyorum?

Keşke daha iyi anlatabilsem.  Neden büyük büyük laflar ediyorum. Hesaplamıyorum, ölçüp biçmiyorum diyorum da neden ölçülü kalıplar halinde dökülüyor cümleler ağzımdan. Kendi kendimden sıkılıyorum. Bilmediğimi anlatmak istiyorum ama bildiklerimi anlatmaya koyuluyorum. Midemi bulandırıyor kendi bilgiçliğim, iğreti, kaba, yüzeysel kalıyor her şey. Oysa ne hissettiğimi anlatsam, bilmediklerimi anlatsam, onları anlatmak istiyorum.

Çıldıracak gibiyim. Sadece yazarak anlatayım belki de. Şimdilik yazarken kendimden sıkılmıyorum.

11/10/2014, Datça








sonbahar sevişgenliği

Daha kolay sevişebilmeliyim. Tutup kendime çekip taa içime sokabilmeliyim istediğimde. Geçenlerde tam elimi uzatmıştım ürkekçe, devamını getirebilmeliydim. Bunu istiyorum sadece sonrasını değil, hala hissedebiliyor muyum anlamayı. Yorucu olmayan, kolay. Yoksa kendi kendimle yanlız kalmaktan memnunum. Ölç, biç, hesapla, indir kaldır hiçbiri olmasın. Tutup çekeyim, içime alayım. kalbim biraz başka yerde atsın, kafamdan çekilsin bütün kan.

Sonra dönerim kendime. Görüntülerin, fotoğraf karelerinin, pozların olmadığı birşey olsun ama. Yavaş yavaş, ılık, ıslak. Meraklı iki hayvan gibi sevişelim. Birbirimizi ölçmeden biçmeden, içine bakarak, slayt gösterisi gibi olmasın eşliğinde büyük laflar edilen.

Elini mememe koysun, ben onun omuzlarını avuçlayayım. Birbirimizin kokusunu duyalım, hoşumuza gitsin doğal olarak. Birbirimizin acısını yoklayalım, yaralarımızı yalayalım.

Sonra gözlerimizde hoşluk ve şefkat kalsın geriye. Bir dahaki buluşmaya kadar dalayım gene kendi dehlizime...



10 Ekim, datça

sonbahar melankolisi


Gelsin oyuna katılsın seninle istiyorsun. Beraberce bulmak istiyorsun bulamadığını bildiğin karşındaki ile. Yalnız onunla değil herkesle aynı şeyi yapmak istiyorsun. Hırçınlıkla karşındakinin üstündekileri yırtmayı sonunda derisini yüzüp içini, etini görmeyi istiyorsun, acıyan yerini.
Etini deşip içindekini çıkarmak istediğindeki gibi, o çıkınca balon gibi sönecek misin orandan?
Ama yanlış yerdesin. Ne yapacağını, hatta hiçbir şeyi bilmediğinde olduğun gibisin. Tahtaları ovuyorsun acıtıncaya kadar. Parıl parıl oluyorlar. Parlatıyorsun. Ama kendi pürüzlerini, kirlerini temizlemiyorsun. Gelmez tabii seninle oynamaya, sahte temiz  ve parlak zemin üzerinde.
Sen başkalarından içlerini, acılarını göstermelerini istiyorsun da kendi yaranı neden saklıyorsun kendinden bile. Anlamaz mı kimse? Kodlara uygun değil mi? Var olmanın dayanılmaz ağırlığı çok mu banâl geliyor?
Her şeye bok atmakla adam olunsaydı sırada çok adam vardı.

Ekim 2014,Datça